Fareler Ve İnsanlar

İnsanın iyi olmak için akla ihtiyacı yoktur. Hatta bana zaman zaman bunun tam tersi olmalı gibi gelir. Çok zeki birini ele al, hemen hiçbir zaman iyi biri olmadığını görürsün.

Bu sözler Fareler Ve İnsanlar kitabından Slim karakterine aittir. Bu demecin üzerine düşündüğümüz vakit haklı tarafların olduğunu görebiliriz. Kötü diye adlandırdığımız insanlar hiç de aptal kişiler değillerdir. Hatta kafaları son derece iyi çalışır. İyi dediğimiz insanların bazılarında ise kötülerdeki kurnazlığa pek sahip olmadıklarını görürüz. Fakat zihinsel anlamda ciddi derecede sıkıntıları olan bir insanı ele alalım. Bu insan özünde ne kadar iyi olursa olsun, zihinsel kusuru bir yerden sonra bu insanı tehlikeli bir yapmaz mı? Fareler ve İnsanlar kitabı bu tarz kısa ama düşündürücü demeçlerle dolu ve bu kitap yaklaşık 110 sayfaya sahip olmasına rağmen epey yoğun. Yazar John Steinbeck bu kısa kitabına enfes alegoriler yerleştirmiş. İncil den ve edebiyattan göndermelerle dolu olan bu kitap yaklaşık iki saatte bitiyor ve oldukça rahat bir okumaya sahip. Fakat bu kısalığına rağmen derin ve felsefi bir altyapısı var .

Kitap bize bir çiftlikte işe başlamak için yola çıkan iki dostun hikayesini anlatarak başlar. Bunlardan biri olan George ufak tefek fakat zeki ve kurnaz olandır. Lennie ise son derece iyi yarıdır ama zihinsel engeli vardır. Fakat Eni bu engeli yüzünden dengesiz hareketler sergilemekte ve sık sık başını belaya sokmaktadır. Özellikle bu karakterin son derece güçlü olması onu istemeden de olsa tehlikeli bir yapmakta. Örneğin bir fareyi sevmek için eline aldığında istemsiz olarak o fareyi öldürmüş olabiliyor. George ise bu tarz durumlarda Lennie sık sık uyararak başını derde sokmasından kurtarmakta. Kısacası ona karşı bir nevi abi rolünü üstlenmekte. Bu ikili en az kendileri kadar ilginç karakterlerle tanışırlar. Bunların arasında onlara iyi gelenler de vardır kötü gelenler de. George ve Lennie her ne kadar çiftliğin bu çalışma koşullarından etrafındaki bazı insanlardan haz etmeseler de mücadele edip para biriktirmek zorundadırlar. Çünkü bu ikilinin bir hayali vardır. Bu iki dost ileride kendi çiftliklerini kurmak istiyordur. Hatta sık sık bu hayali kendilerine bir ritüel misali hatırlatmakta ve günlük dertlerini unutmaktadırlar .biraz dişlerini sıkıp bu çiftlikte çalışacak daha sonra ise kendi çiftliklerini kurup kendilerinin patronu olacaklardır ve bu ikilinin hayali üzerinde durmamız gerekiyor. Çünkü bu hayal onlar için çok değerli fakat onlara bir o kadar da uzak. George ve Lennie nin çiftlik kurma hayalini ele aldığımızda birçok yönden imkansıza yakın bir iş olduğunu fark edebiliriz. İlk olarak bu iki arkadaş hayallerini gerçekleştirmek için oldukça şanssız bir zaman diliminde bulunmaktadırlar. Çünkü bu hikaye barda geçmekte ve bu tarihte dünya insanların ciddi bir kısmını kasıp kavuran bir döneme girmiştir. Büyük Buhran dönemi, özellikle işçi kesimin hayatlarını mahveder. Bu dönemde işçilerin düzenli bir işleri yoktur. paraları yoktur, kalacak yerleri yoktur. Fakat belki de en kötüsü bir hayalleri yoktur. Daha doğrusu hayallerini gerçekleştirmeye olan inançlarını kaybetmişlerdir,

George ve Lennie ye geri dönüp onların da birer işçi olduğunu varsayarsak, hayallerini Büyük Buhran zamanında gerçekleştirmeye çalışmaları bile bu hayale ulaşılması epey zor yapmakta. Ayrıca başka zorluklar da mevcut. Kendi çiftliğini kurmak hiç de ucuz bir iş değil ve bu arkadaşların pek bir parası da yok. Ve tabii ki Lennie nin dengesiz tavırlarını da bu denkleme ekleyince böyle bir hayalin sadece hayal olarak kalacağını görmek zor değil. Peki bu iki arkadaş neden bu kadar olumsuz şartlara rağmen bu hayallerine sımsıkı sarılmakta, ne tür bir motivasyon insanın gerçeklere sarılmasını sağlar? Kitap ilerledikçe görüyoruz ki bu iki arkadaşın en büyük motivasyonu birbirleri. Bu ikisi arasındaki dostluk, bu hayali canlı tutan şey. Çünkü onlar yalnızlığın ne kadar korkunç bir durum olduğunu çok iyi bilmekteler

Bizim gibileri, yani çiftliklerde ırgat olarak çalışanlar dünyanın en yalnız adamlarıdır, aileleri yoktur, hiçbir yere ait değildirler. Bizde öyle değil, bir geleceğimiz var. Konuşacağımız, bizi umursayan biri var.

George un Lennie ye söylediği bu söz, bu arkadaşlığın onlar için ne kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor. Hatta George ve Lennie birbirleriyle arkadaş olmasaydı, böyle bir hayalin de ortada olmayacağını görebiliriz. Bu ikili birbirlerine sahip oldukları için çiftlikteki diğerlerinden ayrıcalıklı bir konuma sahip olduklarının farkındadırlar. Çünkü çiftlikteki diğer insanlarda yalnızlık durumu çok belirgin. Burada tabii ki bulundukları ortamın sosyal bariyerleri de devreye giriyor.

Mesela Candy bu ekipteki ve diğerleri ile olan bu yaş farkı onun dışlanmış ve işe yaramaz hissetmesine neden oluyor. Curley in karısı bu ekipteki tek kadın diğer erkeklerle bir iletişim kurmaya çalışsa da bir bariyer mevcut. Hatta kendisinin kitapta ismi bile geçmiyor. Hikaye boyu Curley in karısı olarak geçmekte. Crooks ise bu ekipteki tek zenci ve ister istemez bu durumun kompleksini yaşamakta ve Crooks karakterinin biraz üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü kendisi lafını esirgemeyen biri, kendi yalnızlığının farkında, aynı zamanda yalnız kalmanın ne kadar korkunç bir durum olduğunun da farkında. İnsan yanında biri olmazsa delirir kim olduğu hiç önemli değildir. Yeter ki yanında olsun sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı? Hastalanır, yalnızlıktan hastalanır, der, Crooks . hatta George Lennie sahip oldukları hayallerine Crooks a bahsettikleri vakit Crooks heves kırıcı bir tepki verir. Onların bu hayallerinin cennete gitmek gibi imkansız olduğunu söyler ve çevre işçilerin de tıpkı bu ikili gibi hayallere sahip olduğunu fakat bu hayallerin kısa bir süre sonra yıkıldığını belirtir ve Crooks a göre işçilerin kendi çiftliğini kurmak gibi hayallere dalmasının asıl sebebi, bu hayalin işçilere hayata tutunmak için bir ilizyon yaşatmasıdır aslında Steinbeck in kitabına bu tarz demeçler yerleştirmesi bize bu iki arkadaşın hayalinin de diğer işçiler gibi bir yerde yıkılacağının sinyalini veriyor.

Bu hikayenin sonuna gelmeden önce durmamız gereken iki kısım var. Bunlardan biri kendinin köpeğinin ölümü. Kitapta kısa bir yer tutsa da bu ölümün son derece sembolik bir anlamı bulunmakta. Kendi karakterinin tıpkı onun gibi son derece yaşlı bir köpeği vardır. Bu köpek yaşlı olmasının yanında hastalanmış, kokmaya başlamış ve zar zor yürür hale gelmiştir. Calsen karakteri ise bu köpeği öldürmeyi teklif eder. Köpeğin bu halde yaşamasının hiçbir anlamı olmadığını belirtir. Kendi de köpeğin artık acı dolu hayatına bir son verilmesi gerektiğini kabul eder. Ekibin de bu fikri onaylaması üzerine köpeğin öldürülmesi karar verilir. Peki köpeği kim öldürecektir? Burada iki seçenek sunulur: Ya bu fikri ortaya atan kalsın ya da köpeğin sahibi olan Candy bu işi yapacaktır. Fakat kendi buna cesaret edemez. Dolayısıyla iş Carlson a kalır ve silahı kaptığı gibi gözünü bile kırpmadan köpeği öldürür. Fakat kendi daha sonra bu işi Carlson ın gerçekleştirmesinden büyük pişmanlık duyar ve keşke ben öldürseydim der. Peki bu durumda köpeğin kimin öldürdüğünün bir önemi var mıdır? Sonuçta köpeği arkadan tek bir kurşun ile kafasına ateş edilecek ve köpek kimin vurduğunu bile bilmeyecek. Aslında burada odaklanmamız gereken kısım kimin öldürdüğünden ziyade hangi motivasyonla öldürdüğü kalsın bu köpeği gözünü bile kırpmadan öldürüyor. Çünkü kendinin aksine o bu köpekle duygusal bir bağa sahip değil. Hatta köpeğin kopmasından dolayı muhtemelen ona karşı bir nefret bile besliyordur. Oysa kendi karakteri bu köpeği öldürseydi. onun köpeği öldür. Nefretten ziyade merhamet olacaktı.

John Steinbeck’in bir alegori ustası olduğunu belirtmiştim. Kitap boyunca araya kelime oyunları sıkıştırıp göndermeler yapmayı çok seven birisi bu kitabın ismi olan Fareler ve insanlar. Robert Burns’un bir fareye şiirinden alınmış. Kitapta yaşanan olaylar California’nın Soledad ilçesinde geçmekte ve bu kelime İspanyolca yalnızlık demek aynı zamanda iki ana karakterlerimizin de soyadları bir tuhaf. Lennie nin soyadı Small küçük anlamına gelen bu kelime Lennie ile tam bir tezatlık içermekte. Fakat Georg’un soyadı olan Milton kritik bir değer taşımakta. Çünkü bu soyadı Stanback’in de çok sevdiği bir şair olan John Milton’ın soyadı ile aynı ve John Milton dediğimiz vakit aklımıza onun meşhur şiiri geliyor. Milton bu şiirde adem ve havvanın cennetten kovulmasını anlatır. Şeytanın Adem ve havvayı saptırması sonucu bu ikisi ağaçtaki yasak meyveyi yerler. Bu meyveyi yedikten sonra adem ve havva masumiyetlerini kaybederler ve kusurlu tabiatları ortaya çıkar. Tanrı onların bu yasağı çiğnediklerini öğrendiğinde ise bu ikisini cennetinden kovar ve onları dünyada yaşamaya mahkum eder. Kısacası bu şiirde Tanrı gözünde kusurlu birinin ne yaparsa yapsın hayali olan cennete ulaşamayacağını görürüz.

Şimdi anlattıklarımı bir toparlarsak. Elimizde Candy nin köpeğinin ölümü var. bir de John Milton’ın kayıp Cennet şiiri var. ve Steinback bu iki olayı çok güzel harmanlayıp bize sert bir son sunmakta. Çiftlikte bir gün diğerleri uzaktayken Lennie ahırda tek başına kalmıştır. Bu sırada kapıdan içeri Curley in karısı girer. Oldukça flörtöz bir tabiata sahip olan bu kadın, Lennie nin yumuşak şeyleri sevdiğini öğrendiğinde ona saçını elleyebileceğini söyler. Tıpkı Kayıp Cennet şiirinde şeytanın Adem ve Havvayı saptırmasına benzer bir sahnedir. Fakat şu gerçek gözden kaçar: Lennie zihinsel olarak kusurlu biridir ve Lennie nin tıpkı farelerde yaptığı gibi kadının saçına da orantısız bir güç uygular ve kadının bağırmasından sonra heycanlanır ve onu susturmak isterken boynunu kırar. Lennie kadını öldürdüğünü fark ettikten sonra hemen ahırdan kaçmaya başlar. Çiftlikteki diğerleri de ahıra dönüp cesedi gördükleri vakit Lennie yi aramaya başlarlar. Özellikle Curley Lennie yi öldürmeden önce ona sağlam bir işkence yapacağı izlenimini de verir ve burada George karakteri devreye girer. Gidip Candy nin köpeğini öldüren silahı alır ve Lennie yi tahmin ettiği yerde bulur. Arkadaşını Curley nin işkence dolu yöntemine bırakmak yerine bu işi kendisi bitirecektir. Çünkü köpeğin ölümünden öğrenmiştir ki eğer ölüm kaçınılmazsa öldüren kişinin nefreti yerine merhameti tercih edilmelidir ve George Lennie yi öldürmesiyle aynı zamanda sahip oldukları hayalin de öldüğünü anlar. Fakat ondan daha önemlisi şu acı gerçeği fark eder: Artık George da çiftlikteki diğerleri gibi yalnız biridir.

Fareler ve insanların en iyi düşünülmüş planları genellikle boşa gider ve bizi ızdırap ve acıyla başbaşa bırakır. Vaadedilen saadet yerine .Robert Burns’ün bu kitabı ismini veren bir fareye şiirinde geçen dizeler belki bu kitabın mümkün olan en kısa özetini sunmakta. Son derece trajik ve vurucu bir sona sahip olan bu kitap, bittiği vakit insanın üzerinde bir ağırlık bırakıyor. Peki yazarın bu kitaptaki amacı neydi? Bizi sadece mutsuz etmek mi, yoksa daha derin bir amacı mı bulunmakta?

Kitabın yazarı John Steinback, Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasında şu sözleri söyler:

Yazar, ilerleme gayesiyle ızdırap veren başarısızlıklarımızı ve hatalarımızı bize göstermekle , karanlık ve tehlikeli düşlerimizi deşip gün yüzüne çıkartmakla yükümlüdür. Dahası yazar, insanoğlunun kalbinin ve ruhunun tescilli yüceliğine yenilgilere siper ettiği göğsünü, cesaretini, şefkatini ve aşkını göstermek ve bunları övmek için görevlendirilmiştir.

Yazarın bu demecini hesaba katıp bu hikayeye geri döndüğümüzde, George ve Lennie arasındaki dostluğu bu çiftlikte hala insanlığını kaybetmemiş bazı karakterleri ve tabii ki en son George’un yüce bir sorumluluk alarak arkadaşına merhametli bir ölüm sunması. İşte bu olaylar yazarın bahsettiği demeciyle daha da anlam kazanmakta ve böyle kısa ve üzücü bir hikayenin her şeye rağmen insan yüreğinde böyle güzel duygular bırakabilmesi bu kitabı gerçekten özel yapmakta.

Can Aybalık

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir